Wednesday, August 13, 2014

"Burnout" olan bir "asgari ücretli" gördünüz mü?

Yürü be Beyaz Yaka!
Yürü be Plazalım!
Yürü Bre Zalım!

İş hayatında pek çok kavram iş hayatının sadece vitrinindekiler için geçerli kılınmış durumda. Yani "business"ı kendi tekelinde gören "afili beyaz yaka"nın çağın icadı denilebilecek dışlayıcı iş yaşamı tutumunun sadece basit bir dışavurumu diyebiliriz bu kavramlar için. Çok oturmadı mı kafanızda? Normal, hele ki "beyaz yaka" iseniz daha normal, çünkü biraz daha zordur toz kondurmak. Oysa "beyaz giyersen toz olur"du, en azından plazaya girene kadar.

Şimdi birkaç soru okuyacaksınız. Marifet hızlıca okumada değil, marifet soruyu okuduktan sonra birkaç saniye düşünüp sonrasında okumaya devam etmede. Hızlı okuma kursu aldıysanız unutun onu, hemen şimdi.

Asgari ücretli birinin "burnout" olduğunu gördük mü? Namı diğer, "tükenmişlik sendromu". Pek bir plaza hastalığıdır kendisi, öyle her yerde göremezsiniz. Öyle ki, plazadaki herkeste de göremezsiniz. Tıpkı kimi çocukların "yaramaz" kiminin de "hiperaktif" olarak kategorize edilmesi gibi bir şeydir bu. Kimine pek yakışır "hiperaktiflik", kiminin "yaramazlık"ı da hiç çekilmez. Bu hastalığa yakalananları kimi "burnout" olarak geçirir bu süreyi kimi de "tükenmişlik sendromu" olarak. Burnout olanın durumu hep daha acıdır ya da hep öyle gelir.

Bir asgari ücretlinin esnek çalışma saatleri veya "home-office" çalışma talebi dillendirdiğini gördük ya da duyduk mu peki? Ne münasebet! Sizden önce gelip sonra çıkmaları normaldir, vardiyalı çalışmaları normaldir, siz rutin olarak yaşarken onların bazen gece bazen gündüz, bazen günün başka saatlerinde, bazen bayram seyranda çalışmaları normaldir. E evde de çalışamayacaklarına göre? Yani en azından bize göre.

Peki ya "performans değerlendirme sistemi"nin yokluğu ya da eksikliğinden, geliştirilmesi gerektiğinden dem vuranını gördük mü? Ya "kariyer" beklentisi olanını? Ne kariyeri, nerde ihtiyaç varsa orda değerlendir, yarın başka bir yerde, iki günde öğrenir, kariyer hedefi de neymiş, "beyaz yaka"nın tekelinde o. 5 yıl sonra kendini nerde gördüğü de bu nedenle önemli değildir.

Peki şirketlerde asgari ücretlinin "şirket bağlılığı" için kafa yoran var mı dersiniz? Dostlar alışverişte görsüncülerden bahsetmiyorum, gerçek anlamda var mı dersiniz?

Çoğaltılabilecek pek çok sorunun asla daha az önemlisi olmamakla birlikte sonuncusu: "Y jenerasyonu" olan asgari ücretlileri "insan kaynakları" ya da şirket yönetimlerinin önemsediğini gördük mü peki? Tabi ki görmedik. Çünkü "Y jenerasyonu" belli başlı bazı üniversitelerden mezun olan veya nerden olduğu önemli olmamakla birlikte kalburüstü şirketlerde çalışan "beyaz yaka"da vücut buluyor. E zaten "Y jenerasyonu" olmak en çok da bizlere yakışıyor öyle değil mi. Asgari ücretlinin jenerasyonu mu olurmuş! Efendi efendi çalışsınlar! Eyvallah "beyaz yakalı".

Sözün özü, "iş hayatı" kavramını küçülttük, belli bir zümrenin fantezisi haline getirdik. Çemberin dışında kalan ya da dışında bıraktığımız herkesi de ötekileştirdik. Gırtlağa kadar kavram fetişizmine saplandık, üstelik de bunu marifet sanarak. Gelinen nokta şu ki, kimseler umrunda değil hemen hiç kimsenin.

Bu mudur?

Ne yazık ki şuan için bu.

Yürü be Beyaz Yaka, "kin" tutar seni!

No comments:

Post a Comment